© Yeraltı Haber 2021

Anagold Madencilikten Basın Açıklaması

Anagold Madencilik, Altın Madeni Çöpler maden işletmesinde 13 Şubat 2024 tarihinde yığın liç alanında meydana gelen toprak kayması ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisi tarafından hazırlanarak TBMM Araştırma Komisyonu’na sunulan ve basında yer alan rapora ilişkin kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla basın açıklaması yapıldı.

“Kamuoyu Açıklaması

Çöpler maden işletmemizde 13 Şubat 2024 tarihinde meydana gelen toprak kayması ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisi tarafından hazırlanarak TBMM Araştırma Komisyonu’na sunulan ve bugün basında yer alan rapora ilişkin kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla açıklama gereği doğmuştur.

TBMM Araştırma Komisyonu’na yaptığımız sunumda da cevaplandırmış olduğumuz bu iddialara ilişkin hususları bilgilerinize sunarız:

"222 milyon TL vergi borcunun silindiği" iddiası

12 Mart 2023 tarihinde yürürlüğe giren 7440 sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kapsamında tüm ticari işletmelere tanınan haklar çerçevesinde, şirketimiz de diğer tüm firmalar gibi bu yasal haktan faydalanmış ve vergi borcu yapılandırma yoluna gitmiştir.

Şirketimiz, tüm vergi mükellefiyetlerini eksiksiz yerine getirmekte ve hiçbir yükümlülükten kaçınmamaktadır. Bu sorumluluk bilinciyle, 2023 yılı içinde 2022 vergilendirme dönemine ait olarak toplamda 10,3 milyon ABD doları tutarında ek deprem vergisi ödenmiştir. Bu tutar, yapılandırma kapsamında düzenlenen vergi borcundan daha yüksek olup, şirketimizin yasal ve ahlaki yükümlülüklerini yerine getirme konusundaki kararlılığını bir kez daha ortaya koymaktadır.

"Maden sahasında bugüne kadar birçok iş kazası yaşanmasına rağmen bir kısmının kamuoyundan gizlendiği" iddiası

SSR firması 1948 yılında kurulmuştur ve 13 Şubat 2024 tarihinde yaşanan olay SSR firmasının kuruluşundan bu yana yaşadığı ilk ölümlü kazadır.

İş güvenliği, faaliyetlerimizin temel taşlarından biridir ve tüm operasyonlarımız ulusal ve uluslararası iş güvenliği standartlarına sıkı sıkıya bağlı olarak yürütülmektedir. Maden sahamızda iş kazalarının meydana gelmesini önlemek amacıyla kapsamlı eğitim programları, saha denetimleri ve risk yönetim sistemleri uygulanmakta; olası kazaların en aza indirilmesi için gereken tüm önlemler titizlikle alınmaktadır.

Bununla birlikte, herhangi bir iş kazasının meydana gelmesi halinde, kazalar en kısa sürede ilgili yetkili makamlara ve kamuoyuna şeffaf bir şekilde bildirilmektedir. Tüm süreçlerimiz kanunlar çerçevesinde, şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerine uygun olarak yürütülmektedir. Gizlilik veya bilgi saklama gibi bir yaklaşım, şirket politikamızla kesinlikle bağdaşmamaktadır. İş kazalarıyla ilgili tüm kayıtlar, mevzuatın öngördüğü şekilde yetkili denetim kurumlarına eksiksiz olarak iletilmektedir.

Anagold Madencilik olarak, faaliyet gösterdiğimiz her alanda topluma karşı sorumluluklarımızın bilincindeyiz. Kamuoyunun ve paydaşlarımızın güvenini kazanmanın, iş sağlığı ve güvenliği alanındaki duyarlılığımızı her zaman en üst düzeyde tutmaktan geçtiğinin farkındayız. Bu sorumluluk bilinciyle, tüm operasyonlarımızı şeffaf bir şekilde sürdürmeye devam edeceğimizi vurgulamak isteriz.

“Liç sahasına oksitli cevheri getirip yığan Kartaltepe Madencilik adında ikinci bir şirket daha olduğuna dikkat çekilen raporda, entegre tesisinin ünitelerini farklı projeler halinde göstererek ÇED’e ayrı ayrı başvuruda bulunulduğu, “Entegre Tesisler için tek ÇED süreci işletilir” kuralı ihlal edilerek "hile'' yapıldığı” iddiası

Kartaltepe Madencilik ve Anagold Madencilik projeleri, çevresel etkilerin bütüncül bir yaklaşımla ele alındığı bir çerçevede incelenmiştir. Her iki projenin ÇED raporları, faaliyetlerin bölge ekosistemi üzerindeki olası etkilerini birlikte değerlendirerek, çevre üzerindeki toplam etkilerin kapsamlı bir analizini sağlamıştır. Bu süreçte, projelerden kaynaklanabilecek potansiyel çevresel riskler toplu olarak ele alınmış ve buna uygun yönetim stratejileri geliştirilmiştir. Özellikle, her iki proje için kümülatif etki değerlendirmesi gerçekleştirilmiş olup, bu sayede projelerin birbirini nasıl etkilediği ve çevresel etkilerin bölgesel ölçekte nasıl şekillendiği ortaya konmuştur. Kümülatif değerlendirme, sadece projelerin bireysel etkilerini değil, aynı zamanda bölgedeki mevcut diğer faaliyetlerle birlikte yaratabileceği toplu etkileri de göz önünde bulundurmuştur.

“Öncesinde tarım ve hayvancılık üzerine kurulu olan geçim araçlarına süreç içerisinde uzaklaştırılan/yabancılaştırılan yurttaşlar, ekonomik açıdan maden işletmesine bağımlı hale getirilmiştir. Yöre halkı madencilik sektörünü ve madencilik sektörüne bağlı yan sektörlerde çalışmak zorunda bırakılmıştır" iddiası

Anagold Madencilik olarak, bölgedeki ekonomik çeşitliliği arttırmak ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek amacıyla Sosyal Kalkınma Fonu’nu (SKF) 2018 yılında hayata geçirmiş bulunmaktayız. Bu fon, yalnızca madencilik sektörü ile sınırlı kalmadan, bölge halkının kendi bağımsız ekonomik faaliyetlerini sürdürmesine olanak tanıyan projeleri desteklemektedir. SKF kapsamında arıcılık, hayvancılık, tarım ve küçük işletme geliştirme gibi yerel ve geleneksel geçim kaynaklarının desteklenmesi, bölge halkının uzun vadeli ekonomik bağımsızlığına katkı sunmaktadır.

Yöre halkının madencilik dışı sektörlerde çalışmak zorunda bırakıldığına dair iddiaların aksine, Anagold Madencilik olarak hedefimiz, halkın kendi geleneksel geçim kaynaklarına geri dönüş yapmasını teşvik etmek ve bu alanlarda büyümeyi desteklemektir. Özellikle tarım ve hayvancılık alanlarındaki projelere sağlanan desteklerle, bölge halkının bu sektörlerde bağımsız bir şekilde varlık göstermeleri mümkün kılınmıştır. Ayrıca, SKF ile desteklenen küçük işletmeler, bölgenin ekonomik altyapısını güçlendirirken, yeni iş fırsatları yaratmakta ve ekonomik çeşitliliği sağlamaktadır. Şirketimiz, maden dışı projelere verdiği önem ve sağladığı desteklerle bölge ekonomisinin yalnızca madencilik sektörü etrafında değil, çok yönlü ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için çalışmaktadır.

“Maden şirketinin bulunduğu bölgede "belediyeler, üniversiteler, spor kulüpleri, dini inanç merkezleri, gibi kurum ve kuruluşlar ile asfaltlama-parke taşı döşeme gibi bir takım kentsel altyapı hizmetlerine yönelik sponsorluk ilişkileri kurarak" kentin en büyük destekçisi görüntüsü çizdiği kaydedildi. Buna göre; "sosyal onay ya da rıza temini" olarak da kabul edilen bu hamlelerle maden şirketinin kendisine meşruiyet sağlamaya çalıştığı ve "denetimsizliği örgütlediğine" dikkat çekildi iddiası

Anagold Madencilik olarak, Erzincan ilinde hayata geçirdiğimiz sosyal sorumluluk projeleri, şirketimizin bölgenin sürdürülebilir kalkınmasına olan uzun vadeli bağlılığını ortaya koymaktadır. Şirketimizin bu bölgede yaptığı yatırımlar; sağlık, eğitim, altyapı ve sosyal destek alanlarında geniş kapsamlı ve yerel halkın refahını artırmayı hedefleyen projelerden oluşmaktadır.

İddia edilenin aksine, şirketimizin bu projelerle sosyal onay ya da meşruiyet sağlama amacı gütmemekte; projeler, bölge halkının ihtiyaçlarına odaklanan, tamamen şeffaf ve denetlenebilir bir anlayışla yürütülmektedir. Bölgenin gelişimine yönelik bu projelerin denetimsizliği örgütlemek gibi bir amaca hizmet etmesi mümkün değildir.

Faaliyet gösterdiğimiz ve çalışanlarımızla birlikte yaşadığımız çevrenin sosyal, kültürel ve yaşamsal alanlarına katkı sağlamanın, olması gereken toplumsal yaklaşım olduğu inancındayız. Sonuç olarak, Anagold Madencilik olarak bölgeye yaptığımız katkılar, şeffaflık, karşılıklı güven ve toplumsal fayda anlayışı üzerine inşa edilmiştir. Şirketimizin sürdürülebilir kalkınma vizyonu, kısa vadeli sosyal onay girişimlerinin çok ötesine geçerek bölgenin geleceğine yönelik katkılar sunmayı hedeflemektedir.

"Hibe sözleşmeleri imzalattığı ve yatırımın selahiyeti için lobicilik faaliyetleri yürüterek gerektiğinde görevli hakim veya savcı değişiklikleri de dahil olmak üzere siyasi baskılar kurduğunu" iddiası

Öncelikle belirtmek isteriz ki, Şirketimiz, bağımsız ve adil bir yargı sürecine her zaman saygı duymuştur ve yargı makamlarına baskı ya da müdahale gibi her türlü iddiayı kesin olarak reddetmektedir.

Ayrıca sosyal sorumluluk projelerimizin hiçbir zaman herhangi bir siyasi baskı aracı olarak kullanılmadığını açık bir şekilde ifade etmek isteriz. Bu tür projeler, faaliyetlerimizi yürüttüğümüz yerel toplulukların ihtiyaçlarına katkı sunmak amacıyla geliştirilmiş olup, hukuki ve etik çerçevede, şeffaflık ilkesine dayalı olarak hayata geçirilmiştir. Hibe sözleşmeleri sosyal sorumluluk programlarının bir parçası olup, ilgili toplulukların refahına katkıda bulunmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu desteğin, hukuken "baskı" unsuru olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Şirketimiz, bölge halkına sağladığı destekleri, açık ve anlaşılır şekilde, halkın ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak sunmuş ve sürecin her aşamasında şeffaflık esasına bağlı kalmıştır.

Bölge halkının tüm görüşleri ve şikayetleri büyük bir titizlikle değerlendirilmekte ve şirketimiz bu geri bildirimleri sosyal sorumluluk projelerini geliştirmek ve daha etkili hale getirmek için kullanmaktadır. Bu projeler, halkın ihtiyaçlarına duyarlı bir yaklaşımla, toplum yararına sürdürülen uzun vadeli programlardır.

"Kapatma veya toplu işten çıkarma kozlarını kullanan firmaların kamu makamları ve iktidar partilerinden vergi indirimi, sigorta teşviki gibi birçok kazanımı sağlamaya" çalıştığı iddiası

Şirketimiz, tüm faaliyetlerinde şeffaflığı ve yasalara tam uyumu öncelik olarak benimsemekte olup, kamu kurumlarıyla ilişkilerimizde dürüstlük ve sorumluluk bilinci ile hareket etmektedir. Şirketimiz faaliyetlerimizin durdurulduğu 13 Şubat 2024 tarihinden 19 Ağustos 2024 tarihine kadar herhangi bir toplu işten çıkarma gerçekleştirmemiş, 19 Ağustos 2024 tarihinde ise çalışanlarımızın mağduriyetini en aza indirecek şekilde yasal haklarının yanı sıra bir maddi destek paketi sunarak olabildiğince sınırlı sayıda çalışanını işten çıkarma mecburiyetinde kalmıştır.

Öncelikle belirtmek isteriz ki, şirketimizin faaliyetleri, sadece ekonomik sürdürülebilirlik değil, aynı zamanda toplumun ve çalışanlarımızın refahını artırmayı hedefleyen bir sosyal sorumluluk anlayışına dayanmaktadır. Herhangi bir ekonomik veya politik çıkar amacıyla çalışanlarımızı mağdur etmek veya kapatma tehdidinde bulunmak gibi bir yaklaşım şirketimizin değerlerine tamamen aykırıdır. İş güvencesi ve istihdamı korumak için daima sorumlu bir işveren anlayışıyla hareket ediyoruz.

Ayrıca, şirketimiz vergi ve sigorta teşvikleri gibi düzenlemelerden yalnızca tüm özel sektör kuruluşları için geçerli olan yasal çerçevede ve eşitlik ilkesine dayalı olarak faydalanmaktadır. Bu teşvikler, yerel istihdamı artırma ve bölgesel kalkınmayı destekleme amacını taşır ve tüm sektör oyuncuları için uygulanan devlet politikaları doğrultusunda gerçekleşmektedir. Bu doğrultuda, şirketimizin faaliyetleri, yasal düzenlemelerle tam uyum içerisinde sürdürülmekte olup, ne iş güvencesini ne de işten çıkarma tehdidini bir “koz” olarak kullanma gibi bir niyetimiz ve geçmişimiz bulunmamaktadır. Aksine, iş yerinde adil ve sürdürülebilir bir çalışma ortamı yaratmak adına topluma ve çalışanlarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz.

“Yerel toplulukların ya da sivil toplum örgütlerinin maden yatırımlarına karşı yürüttüğü demokratik mücadelelerin ise "kalkınma karşıtlığı” gibi nitelendirmelerle kriminalize edildiği" iddiası

Yatırımlarımız, yerel topluluklarla iş birliği içinde, onların ihtiyaçlarını ve taleplerini gözeterek planlanmakta ve yürütülmektedir. Yerel paydaşlarımızın görüşlerine ve endişelerine önem veriyor, demokratik süreçlere saygı duyuyoruz. Bu süreçlerde farklı görüşlerin ve eleştirilerin dile getirilmesi, zenginleştirici bir unsurdur ve kalkınma süreçlerinin doğal bir parçası olarak değerlendirilmektedir.

Ancak, yatırımlarımıza karşı geliştirilen bazı söylemlerin, demokratik hak arayışından öte, gerçeklerden uzak ve yanlış bilgilendirmelerle şekillendiği de üzülerek gözlemlenmekteyiz. Şirketimiz, yerel kalkınmaya katkı sunma hedefi doğrultusunda, çevresel sürdürülebilirlikten taviz vermeden, etik iş yapma ilkeleri çerçevesinde faaliyet göstermektedir.

Sonuç olarak, şirketimiz, sürdürülebilir kalkınmanın destekçisi olup, yerel toplulukların ve sivil toplumun haklarını gözeten, şeffaf ve katılımcı bir yönetim anlayışını benimsemektedir. Her türlü demokratik mücadeleye saygı göstermekle birlikte, yanlış bilgilendirme ve ithamlara karşı gerçekleri savunmaya devam edeceğiz.

“Madencilik faaliyetlerinin su-hava-toprak kirliliği ile ekolojik yapıya zarar verdiğine” yönelik iddia

Madencilik faaliyetlerimizin su, hava ve toprak kalitesi üzerindeki etkileri ulusal ve uluslararası çevre standartlarına uygun şekilde takip edilmektedir. Tüm operasyonlarımızda düzenli olarak gerçekleştirilen çevresel izleme programlarıyla kirlilik düzeyleri takip edilmekte, alınan verilerle ekosisteme yönelik potansiyel riskler tespit edilerek önleyici tedbirler hayata geçirilmektedir. Ekolojik dengeyi korumak amacıyla rehabilitasyon projelerine de büyük önem vermekteyiz ve faaliyetlerin sona erdiği Alanların doğaya geri kazandırılacak şekilde iyileştirilmesi de iş planlarımız dahilinde mevcuttur.

“Anagold Madencilik Şirketi’ne verilen ÇED raporlarına bakıldığında 5 Bakanlığın ''hiçbir olumsuz görüş bildirmediği'' bugüne kadar maden ocağında 35 mevzuata aykırılık tespit edilmesine rağmen verilen idari para cezalarının da caydırıcılıktan uzak olduğu, bunun yanında su havzalarının koruma altına alınmadığı ve madenden sızan kimyasalların yeraltı suyuna karışma riskinin devam ettiği belirtildi” iddiası

Faaliyetlerimiz, ulusal ve uluslararası çevre standartlarına uygun olarak yürütülmekte olup, bugüne kadar alınan tüm ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporları, ilgili kamu kurumları tarafından detaylı incelemeler sonucu onaylanmıştır. Şirketimiz, maden sahasındaki su havzalarının korunmasına yönelik etkin ve ileri teknolojilere dayanan önlemler almakta ve bu kapsamda düzenli izleme faaliyetleri yürütmektedir. Ayrıca, kimyasal sızıntı riski iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır. Yeraltı sularını etkileme riskine karşı kapsamlı bir izleme ve kontrol sistemi oluşturulmuş olup, bugüne kadar bu sistemler aracılığıyla herhangi bir kirlilik tespiti yapılmamıştır.

"Altın madenlerinde oluşan yüksek miktarlardaki toprak, atık kaya ve liç yığınları potansiyel çevresel kirlenme kaynaklarıdır ve çevreye yayılabilir. Bu alanlarla ilişkili toksik maddeler siyanür, siyanür-metal kompleksleri, ağır metaller ve asit kaya drenajı ile ortaya çıkabilen maddeler içerebilir. Bu toksik maddeler maden işletme sırasında ve maden kapatıldıktan sonra yeraltı suyu, yüzey suyu, toprak ve hava kalitesini bozabilir. Bu ağır metallerin birçoğu solunum sistemi, kalp, damar, böbrekten, kanserojen gibi sağlık sorununa neden olmaktadır." iddiası

Şirketimizin faaliyetleri, ulusal ve uluslararası çevre mevzuatına uygun olarak düzenli bir şekilde denetlenmekte ve tüm atık yönetim süreçlerimiz, doğaya ve halk sağlığına zarar vermeyecek şekilde tasarlanmaktadır. Siyanür ve ağır metaller gibi maddelerin çevreye yayılmasını önlemek amacıyla izleme sistemleri, sızdırmazlık önlemleri ve düzenli çevre ölçüm programları yürütülmektedir. Yeraltı suyu, yüzey suyu, toprak ve hava kalitesi üzerinde yapılan sürekli izleme çalışmalarıyla çevre üzerinde olumsuz bir etki tespit edilmemiştir. Madencilik faaliyetlerinden önce bölgede yapılan incelemelerde, yeraltı suyu, yüzey suyu ve toprak kalitesinin zaten düşük olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle çevresel etkilerin başlangıçtaki durumla karşılaştırıldığında madencilik faaliyetlerinden kaynaklı bir kirlenmeden bahsedilmemektedir.

Ayrıca, madencilik faaliyetlerimizin her aşamasında toplum sağlığını korumaya yönelik uluslararası kabul görmüş standartlar uygulanmakta olup şirketimizin faaliyetlerinin insan sağlığına veya çevreye kalıcı bir zarar verdiği yönündeki iddialar gerçeği yansıtmamaktadır.

“Teçhizat alımı yapıldığı dönemde KDV oranı yüzde 18 olmasına rağmen bu firmadan yüzde 0’a yakın KDV alınmıştır. Ülkemizde efektif vergi yükü yüzde 6,38 civarındadır. Bu açıdan baktığımızda, bu firma ülkemizde yürüttüğü faaliyetleri Kanada’da veya Amerika’da yürütseydi yüzde 11,25 oranında efektif vergi ödeyecekti. Çöpler Madeni’nde yapmış olduğu üretimi Kanada’da yapmış olsa vergi ve devlet payı olarak 403 milyon dolar daha fazla para ödeyecekti. Türkiye’de yaptığı üretim sayesinde 403 milyon doları ödemedi.” iddiası

Türkiye'de madencilik sektöründe faaliyet gösteren şirketler, diğer ülkelere kıyasla daha yüksek vergi oranlarına tabi bulunmaktadır. Türkiye’de altın madenciliğinde uygulanan devlet hakkı oranı yüzde 18,75 seviyesindeyken, bu oran Kanada ve Amerika’da yüzde 10 düzeyindedir. Ayrıca, Türkiye'de geçerli olan kurumlar vergisi oranı yüzde 25 olup, Kanada’da yüzde 27, Amerika'da ise madenciliğin yaygın olduğu Nevada eyaletinde yüzde 1,1 gibi oldukça düşük bir seviyede uygulanmaktadır.

Katma Değer Vergisi (KDV) oranı da Türkiye'de yüzde 20 olarak belirlenmiştir. Karşılaştırıldığında, bu oran Kanada’da yüzde 11 ve Amerika’da yüzde 5'tir. Bu vergi yükümlülüklerine ek olarak, madencilik sektörü devlet ödemeleri (kurumlar vergisi, sosyal güvenlik primleri, gelir ve gümrük vergisi, devlet hakkı, harç ve izin bedelleri) kapsamında önemli maliyetler üstlenilmektedir.

Şirketimiz, gelirinin yüzde 10’unu devlete yapılan çeşitli ödemelere ayırdıktan sonra, net kâr olarak gelirinin yalnızca yüzde 12’sini elde edebilmektedir. Türkiye'deki bu vergi yapısı, madencilik sektörünün maliyetlerini önemli ölçüde arttırmaktadır. Bu bağlamda, madencilik sektörü, vergi yükümlülüklerini yerine getirirken aynı zamanda ülke ekonomisine ve istihdama katkı sağlamaya devam etmektedir.

“SSR, yurt dışındaki firmaları ile faturalaşmaları neticesinde kâr transferleri yapmaktadır. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından örtülü kazanç, örtülü sermaye ve kar transferleri konuları hakkında gerekli incelemelerin yapılması büyük önem arz etmektedir" iddiası

Şirketimiz, faaliyetleri kapsamında tüm yasal düzenlemelere tam uyum içerisinde hareket etmektedir. Vergisel yükümlülükler ve mali süreçlerimiz, ulusal ve uluslararası mevzuata uygun olarak titizlikle yürütülmektedir. Yurt dışı firmalarımızla yapılan işlemler, ticari ilişkilerimizin doğal bir sonucudur ve herhangi bir haksız kazanç söz konusu değildir. Şirketimiz, tüm denetim ve inceleme süreçlerine açık olup, bu tür iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirtmek isteriz.

"Anagold Şirketi’nin 2. kapasite artışı için hazırladığı 2021 tarihli nihai ÇED raporuna göre, hali hazırda 58 milyon ton olan yığın liç tesisi kapasitesinin faz 5 ve faz 6 inşasıyla birlikte 27,3 milyon ton ek kapasite sağlanarak toplam 85,3 milyon tona çıkarılması planlandığı, ancak ek kapasite sağlanabilmesi için inşa edilmesi gereken Faz 5 ve Faz 6 denilen bölümleri inşa edildiği tespit edildi. Raporda, ''Buna göre; firma, 2021 tarihli nihai ÇED raporuna aykırı olarak facianın başladığı Faz 4B’yi inşa ederek üretime açmıştır” iddiası

Anagold Madencilik olarak, faaliyetlerimiz her zaman yasal çerçevede ve ilgili ÇED raporları doğrultusunda yürütülmektedir. 2021 tarihli nihai ÇED raporunda belirtilen yığın liç projeleri, gerekli tüm izin ve onay süreçlerine tabi tutulmuş olup, her aşamada yasal yükümlülüklerimize uygun şekilde planlanmıştır. İddia edilenin aksine, Faz 4B’nin inşası ve üretime açılması, 2021 ÇED raporunda öngörülen süreçlere aykırı değildir. Projelerimizin tamamı titizlikle değerlendirilmiş ve ilgili mevzuatlara uygun şekilde yürütülmüştür.

Sonuç olarak; Şirketimiz, faaliyetleri, Çöpler maden sahasında 13 Şubat 2024 öncesi ve sonrası yürütülen tüm teknik ve idari işlemler ile maden sahasının güncel durumuyla ilgili; TBMM Araştırma Komisyonu’na detaylarıyla aktardığımız ve sizinle yukarıda kısa özetini paylaştığımız bu ve diğer tüm sorularla ilgili, kanunların bize izin verdiği ölçüde açık iletişime hazır olduğumuzu, teyitsiz iddiaların kamuoyunu yanlış bilgilendirme sonucu doğurduğunu bilgi ve takdirlerinize sunarız.

Saygılarımızla.

Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.”

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER