© Yeraltı Haber 2021

İbrahim Halil Kırşan: Madencilik Sonrası Faaliyetler Sorumlu Madenciliğin Nihai Noktasıdır

TOBB Türkiye Madencilik Meclisi Başkanı İbrahim Halil Kırşan, Uluslararası Madencilik Sonrası Faaliyetler Sempozyumu’nda “Madencilik Sonrası Faaliyetler Sorumlu Madenciliğin Nihai Noktasıdır” başlığına vurgu yaptı.

İbrahim Halil Kırşan’ın Konuşması:

Maden kenti Zonguldak ilimizde düzenlenen “Uluslararası Madencilik Sonrası Faaliyetler Sempozyumu’na hepiniz hoş geldiniz. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle Sempozyuma davetlerinden dolayı “Maden Mühendisleri Mesleki Gelişim Derneği’mizin Kıymetli Başkanı Halim Demirkan’a ve Dernek Yöneticilerine teşekkür ederim. Derneğimiz ilklere imza atıyor ve yeniliklerin öncüsü oluyor. Daha önce Cumhuriyetimizin 100.Yılı münasebetiyle Ankara’da MTA salonlarında “Cumhuriyetin 100.Yılında Madenciliğimizin 100.Yılı Sempozyumu’nu düzenleyerek Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminden günümüze kadar geçen bir asırda ülkemizde yerbilimleri ve madencilik alanında yapılan çalışmaların tartışıldığı ve konuşulduğu bir sempozyumda bizleri bir araya getirmişti. Şimdi de sektörümüzde sorumlu madenciliğin nihai noktası olan madencilik sonrası faaliyetlerin ve düzenlemelerin konuşulacağı çok önemli bir etkinlikte sektör bileşenlerini bir araya getiriyor. Derneğimizin bu etkinliğini önemsiyor ve sempozyumun çıktılarının madencilik sektörü için yol gösterici olacağına yürekten inanıyorum.

Başında bulunduğum TOBB Türkiye Madencilik Meclisimiz, sektörümüzün ilgili tüm taraflarını bünyesine alan entegre yapısıyla madencilik sektöründe yer alan belli başlı Sivil Toplum Kuruluşlarını, ilgili Kamu Kuruluşlarını ve sektörümüzde faaliyet gösteren büyük ölçekli firmalarımızı bünyesinde barındıran önemli bir buluşma noktasıdır. Kamu ile Özel sektörümüz arasında köprü kurma görevini kendisine misyon olarak belirleyen sektör meclisimiz kamu-özel sektör iş birliğinin geliştirilmesine öncülük etme vizyonuyla çalışmalarını yürütürken ülkemizin kanunla kurulmuş en büyük meslek üst kuruluşu olarak yapılandırılan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğimizin gücünü de arkasına alarak hareket etmekte ve sektörümüzün çözüm bekleyen sorunlarına katkı sunmayı hedeflemektedir.

Sempozyum vesilesiyle sektörümüz paydaşları ile bir araya gelmişken izninizle sektörümüzle ilgili genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Pandemi sonrası dünyada baş döndüren gelişmeler, meydana gelen jeopolitik riskler ve küresel iklim değişikliği bağlamında birçok sektördeki paradigma değişikliği, tedarik zincirinde yaşanan sorunlar, enerji ve emtia fiyatlarındaki yükseliş ve dalgalanmalar yerli ve milli hammaddelerimiz olan madenlerin stratejik önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Tedarik zincirinin ilk halkası olan madenleri temin etmeden sanayide çarkların dönmesinin mümkün olmadığı içinden geçtiğimiz konjonktürde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Öte yandan küresel iklim değişikliği bağlamında daha yaşanabilir bir dünya için temiz ve yeşil enerjiye geçişin konuşulduğu şu günlerde dünyada enerjide değişim ve dönüşüm için bazı madenlerin kritik bir rol oynayacağı ve bu madenlere daha fazla ihtiyaç duyulacağı tartışmadan uzak bir gerçekliktir.

18.Yüzyılda Avrupa’da başlayan birinci sanayi devriminde kömürün üretimiyle devrime yakıt olan madencilik sektörü, günümüzdeki sanayi devriminde de endüstriye sağladığı kritik minerallerle bu rolünü sürdürmeye devam etmektedir. Özellikle güneş panelleri, rüzgâr türbinleri, batarya teknolojileri ve elektrifikasyon teknolojilerinde temel olan minerallerin üretilmesi ve işlenmesi noktasında madencilik sektörünün stratejik bir önem taşıdığı bir gerçektir. ABD ve AB ülkeleri kritik mineralleri bir milli güvenlik meselesi olarak görmeye başlamış, bazı ülkelerde hammadde güvenliğini sağlamak üzere kaynak milliyetçiliği yaparak bazı madenlerin satışlarına sınırlama getirmeye çalışmaktadır. Yeşil enerjiye dönüşümde ihtiyaç duyulan bakır, silis, uranyum, alüminyum, lityum, nikel, kobalt, grafit, vanadyum ve benzeri minerallere olan talebin giderek artacağı beklenmektedir.

İklim değişikliği ile artan çevresel kaygılar, madencilik sektöründe de etkilerini göstermektedir. Karbon emisyonlarının azaltılması politikaları çerçevesinde madenciliğin çevresel etkileri, kamuoyunda daha fazla tartışılır hale gelmiştir. Bölgesel ölçekte ise yerel unsurların tepkileri sektörde giderek yükselmektedir. Bu duruma güncel maden kazaları da eklendiğinde, madenciliğin çevresel, sosyal ve yönetişim etkileri giderek daha fazla dikkat çekmektedir. Madencilik sektörü, bu ve benzeri sosyal ve çevresel sorunları çözebilmek adına yerel halk ile entegrasyon ve doğaya saygılı daha çevreci üretim yapma noktasında adımlar atarak, madencilik faaliyetlerinde sorumlu madencilik ilkeleri çerçevesinde hareket ederek madencilikte yeni dönemin kodlarına uygun bir madencilik stratejisi ortaya koymaya çalışmaktadır.

Madencilik, sanayileşme ve kalkınma arasında birebir bir ilişki bulunmakta ve madenler olmadan çağdaş yaşam koşullarını temin etmek mümkün bulunmamaktadır. Ülkemizin maden çeşitliliği ve potansiyelimiz, coğrafi konumumuz, genç iş gücü piyasamız ve lojistik imkanlarımızın elverişliliği ülkemizi madencilik açısından cazip kılmaktadır. Ülkemizin kritik mineral ve madenlerinin ekonomiye kazandırılmasında uygulanacak stratejilerin her bir maden için tek tek belirlenmesi ve uç ürüne yönelik yeni dönemin ihtiyaçlarına uygun bir üretim planlaması ile kritik ve stratejik mineral ve maden listemizin hazırlanması yeni dönemde bir zaruret haline gelmiştir. Sürdürülebilir kalkınma için sürdürülebilir bir madencilik faaliyetinin planlanması kaçınılmazdır. Madenciliğimizin büyümesi için yeni bir anlayışa ve yatırımcı dostu ortamların oluşturulmasına imkân tanıyacak “Yeni Bir Madencilik Stratejisine” ihtiyacı bulunmaktadır.

Ülkemizin karmaşık jeolojik ve tektonik yapısı çok çeşitli maden yataklarının bulunmasına olanak sağlamıştır. İnsan ve toplum hayatında vazgeçilmez bir yer tutan madencilik sektörü, tarih boyunca gelişmiş ülkelerin sahip oldukları teknoloji ve refah düzeyine ulaşmalarında etkin rol oynayan faktörlerden olmuştur. Madencilik, özellikle tarım sektörü ile birlikte toplumların hammadde ihtiyaçlarını sağlayan iki temel üretim alanından birisi konumundadır.

Günümüzde dünyada yaklaşık 90 çeşit madenin üretimi yapılmaktayken ülkemizde 80’e yakın maden çeşidi bulunmakta ve 70 civarında maden türünde üretim yapılmaktadır. Başta endüstriyel ham maddeler olmak üzere, bazı metalik madenler, linyit ve jeotermal kaynaklar gibi enerji hammaddeleri açısından ülkemiz zengin bir konumdadır.

Ülkelerin gelişmişlik seviyesi de o ülkedeki madencilik faaliyetinin yoğunluğu ve öz kaynaklarını değerlendirebilme kabiliyeti ile doğru orantılıdır. Dış ticaret açığının madencilik ve enerji kalemlerinden dolayı oluşan kısmının 100 milyar dolar mertebesinde olduğu bilinmektedir. Böylesine büyük doğal kaynak potansiyeli olan ülkemizin yıllık ortalama 800 milyon ton üretim ve yılda 6-6.5 milyar dolar civarında ihracat yapılmaktadır. Güncel ihtiyaçlar çerçevesinde madencilik sektörünü etkileyen mevzuata ilişkin bir çalışmanın yapılarak hem yatırım güvencesini ve hem de yatırım ortamını iyileştirecek bir çalışma ile bürokratik süreçlerin azaltılması neticesinde yıllık üretimimizin 1 milyar tonun üzerine, ihracatımızın da rahatlıkla yılda 15 Milyar dolara çıkması mümkün görülmektedir.

Ülke olarak sahip olduğumuz bu potansiyelin verimli bir şekilde değerlendirilmesi ile;

-Yerli sanayide ihtiyaç duyulan hammaddelerin yerli ve milli kaynaklardan karşılanması mümkün olacak,

-Dışa bağımlılığımız, ithalata ödenen paranın yatırıma-üretime dönüştürülmesi ile ciddi manada azalacak ve sanayimizin ihtiyaç duyduğu maden ihtiyacı kendi öz kaynaklarımızdan karşılanarak ciddi bir döviz tasarrufu sağlanmış olacaktır. Bu durum haliyle ülke ekonomimiz için çok önemli olan cari açığı azaltmada ciddi bir rol oynamış olacak ve halkın refahına olumlu katkı yapmış olacaktır.

Maden aramadan, işletmeye ve üretime kadar olan bütün bu süreçlerde madencilik faaliyeti yürütülürken, sürdürülebilir kalkınma prensibine dayalı olarak iş sağlığı ve güvenliğini ön plana alacak, çevreyle dost ve barışık, teknolojik gelişmelere dayalı bilimsel üretim yöntemleri kullanarak madencilik faaliyeti yapmamız kaçınılmaz haline gelmiştir. Madencilik faaliyetlerinin öncesinde çevresel parametrelerin tespiti ile madencilik sonrasında oluşabilecek sorunların önlenmesi sağlanmış olacak ve daha güvenli bir madencilik yapılmış olacaktır.

Ülkemizde, “Arama Hedefleri ve Sonuçlarının Maden Kaynak ve Maden Rezervlerinin” uluslararası standartlara uygun raporlanması ve bu raporlamanın doğru, güvenilir ve şeffaf bir biçimde yapılması amacıyla kısa adı UMREK olan “Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu” 2016 yılında kurulmuştur. Benim de Komisyon Üyesi olarak görev yaptığım bu komisyonun öngördüğü UMREK KODU, ülkemizde madencilik faaliyetlerinin başından sonuna kadar sürdürülebilir bir madenciliği esas almakta ve uluslararası normlara uygun bir madencilik faaliyetini öngörmektedir. Bugün düzenlenmiş olan bu sempozyumun ruhuna uygun çevreyle dost, sürdürülebilir bir madencilik faaliyeti, ülkemiz madencilerinin UMREK KODUNA daha fazla önem vermesi ile mümkün olabilecektir.

Ülkemiz sanayisinin can damarı niteliğinde önemli sektörlerinden biri olan ülkemiz madencilik sektörünün nihai aşaması sayılan rehabilitasyon faaliyetlerinden olan peyzaj, arazi değerlendirme, endüstriyel miras, atık yönetimi ve sosyo-ekonomik konuların konuşulacağı bu sempozyumun ülkemiz madencilik sektörü için hayırlı sonuçlar doğurmasını temenni eder, bu vesile ile sempozyuma katılan siz değerli katılımcılara saygılarımı sunarım.”

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER