Çevkur Madencilik Genel Müdürü Mustafa Selçuk Çevik, madencilik ve ekonomi bağlantısıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Çevik yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı:
“Pandemi sonrası küresel tedarik zincirindeki kırılmalar ve ticaretin yeniden dengelenmesi sonucu enerji fiyatları başta olmak üzere emtia fiyatları ve navlun maliyetleri zirve seviyelere yükseldi. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik başlattığı operasyonun ardından esen sert yaptırım rüzgarları fiyatları çok daha yüksek seviyelere taşıdı. Sektörümüz açısından bakıldığında ise nikel fiyatı bu dönemin bir simgesi oldu. 8 Mart günü nikel adeta patlama yaptı. Ton başına fiyat 25 binden 100 bin dolara yükseldi. Gün içerisinde katlanan fiyat yüzünden Londra Metal Borsası, nikel işlemlerini askıya aldı. Fiyatlar Haziran 2007'den bu yana en yüksek seviyesini gördü. Geçen hafta itibarıyla bir miktar gerileme yaşansa da altı ay öncesine göre nikel fiyatı bir kat fazla.
Metalik maden fiyatlarını kısa vadede yukarı çeken iki etken var. Bunlardan ilk Rusya'nın Ukrayna operasyonunun yarattığı ticaret ve tedarik kaynaklı risk. İkincisi ise rekor seviyelerdeki enerji fiyatlarının bütün bir emtia piyasasını ateşlemesi. Orta vadede fiyatı artıran ise elektrikli araçlara olan talep ve başta ABD olmak üzere ülkelerin altyapı yatırımlarına yeniden ağırlık verecek olması.
İlaveten pandemi boyunca ekonomileri ayakta tutmak için merkez bankaları tarafından yapılan parasal genişleme adımları son bir yıldır talep bacağının canlı kalmasını sağladı. Geçen süreçte salgın krizinin etkisiyle oluşan belirsizlik yüzünden madencilerin ihtiyatlı yaklaşımları üretimin talebe karşılık verememesi sonucunu doğurdu.
Bütün bu etkenler temelinde nikel, çinko, krom, bakır, demir gibi madenlerin fiyatlarındaki sert değişimler öne çıkarken çelik ve alüminyum gibi alaşımlarında fiyatları sıçradı. Bunun yanında Rusya'nın kritik bir tedarikçi olduğu paladyumun fiyatı rekor kırarken güvenli liman altına da yöneliş var. Fiyatların rekor seviyelere ulaştığı şu noktadan itibaren bir miktar düzeltme olacağını düşünüyorum. Fakat eski fiyat seviyelerinin tekrar geri gelmesini beklemek şu ortamda gerçekçi görünmüyor. Küresel ölçekte enflasyonist dönemin geri gelmesi de bunun bir göstergesi.
Gelişmiş ülkelerde madenciliğin milli gelir içindeki payı yüzde 5-7 seviyelerinde değişirken ülkemizde bu oran uzun yıllar yüzde 1 düzeyinde kaldı. Türkiye keşfedilmiş veya keşfedilmemiş maden yatakları bakımından oldukça çeşitli ve zengin bir kayanın üzerinden kurulu. Altın, bakır, kurşun, çinko, demir ve krom... Küresel ölçekte kısa ve orta vadeli çeşitli arz ve talep kaynaklı etkenler yüzünden rekor seviyelere çıkan maden emtia fiyatları dikkate alındığında ülkemiz bu kaynaklarını ne kadar etkin kullanabiliyor?
Bugün Kazakistan ve Rusya'dan Hindistan ve Zimbabve'ye kadar birçok ülke ferrokrom sanayisini korumak için krom ihracatına sınırlama hatta yasak getiriyor. Madenlerimizi ham halde çıkarıp satmak bir yana bunları ülke içerisinde değere dönüştürecek tesislerin sayısının artırılması da önem arz ediyor. Eski Hazine ve Maliye Bakanı Dr. Berat Albayrak'ın “Burası Çok Önemli” adlı kitabında krom üzerinden verdiği örnekle bunu dile getirmiş. Kuzeyimizdeki savaş ortamından hareketle İkinci Dünya Savaşı döneminde Türkiye'nin krom ile tecrübesini de hatırlamakta yarar olduğunu düşünüyorum. Ülkemiz söz konusu dönemde savaş sanayi için gerekli olan ham maddelere sahip olmasına rağmen bunları işleyebilecek sanayiye sahip olmadığından, bu ham maddeleri ihraç etti. Bu durum savaşan devletlerin Türkiye üzerinde baskı yapmalarına neden oldu. Krom madeni Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı boyunca ihraç ettiği en stratejik maden olarak öne çıktı. Ülkemiz bu dönemde en fazla dış ticareti Almanya ile yaptı. Ancak gelen baskılar sonucu Türkiye, krom ihracatını durdurmak zorunda kaldı ve ekonomide dış açık oluştu.
Dr. Berat Albayrak'ın “Burası Çok Önemli” kitabını okurken ayrıca şu ifadeler dikkatimi çekti: “Altın meselesinde çok ciddi bir yabancı lobinin dezenformasyonu ile karşı karşıya kaldık. Zaten maden ve enerji meselesinde ne zaman ülkemizin faydasına olacak bir adım atsak, belli amaçlar doğrultusunda fonlanan kuruluşları karşımızda gördük.”
Sayın Albayrak'ın bu notu bana daha önce okuduğum, merhum Dr. Necip Hablemitoğlu'nun “Alman Vakıfları ve Bergama (Altın Madeni) Dosyası” kitabını hatırlattı. Aralık 2002'de faili meçhul bir cinayet sonucu kaybettiğimiz Dr. Hablemitoğlu'nun söz konusu eserin önsözünde şu gerçeğe işaret ediyordu: “AB ülkelerinin neden Bergama'daki altın üretimiyle ilgilendiklerini, Avrupa Parlamentosu'nun söz konusu kararını öğrendikten sonra araştırmaya başladım. Ve uzun bir araştırma dönemi sonrasında bu kararın arkasındaki ülke ortaya çıktı: Almanya! Sonra, Bergama'da, Havran'da, Sivrihisar'da, Uşak'ta ve daha pek çok altın yatağına sahip yerleşim merkezinde, altın üretimine karşı bölge insanlarını kışkırtan, örgütleyen, çevreci kuruluşlara dezenformasyon hizmeti sunan Alman vakıfları ve örgütleri ile karşılaşmak hiç şaşırtıcı gelmedi.”
“Üzerinde oturup da işlemediğimiz maden zenginliklerinin sahibi değil, bekçisi olduğumuzun bilinciyle” nadir toprak elementlerinin ekonomiye kazandırılması da ülkemizin özel önem göstermesi gereken bir mesele olarak karşımızda duruyor. Ancak yer altındaki bu değerlerimizi ekonomimize kazandırmak için adım attığımız her noktada bir takım odakların perde arkasından müdahalelerine şahit oluyoruz. Kimi zaman diplomatik yollarla dile getirilen üstü kapalı tehditler, kimi zaman ise adına “çevre, doğa” eklenen bir takım oluşumların eylemleriyle asimetrik bir savaş yürüdüğü ortada. Türk madenlerinin, Türk madenciler tarafından Türkiye'nin iktisadi bağımsızlığına fayda sağlayacak şekilde işletilmesine karşı çıkanlar bir yandan yukarı saydığımız yolları kullanırken diğer yandan ülkemiz topraklarında elde ettikleri ruhsatlarla işletmek amacıyla ele geçirdikleri madenleri etkisiz hale getiriyor, çalıştırmıyorlar. Bu noktada Türkiye Varlık Fonu'nun Maden Sanayi ve Ticaret AŞ'yi kurarak sahada yer alması bizlere güven vermiştir. Ancak, özellikle yabancıların ülkemiz madenleri üzerinde çevirdikleri oyunlara karşı devletin, sahada bu sorunlarla karşı karşıya kalan bizlerin tecrübelerinden hareketle aksiyon alması da beklentimizdir.”
Yorum Yazın