Gelişen teknoloji, yükselen hayat standartları ve sürdürülebilir gelecek için yapılan çalışmalar, madenlere olan ihtiyacı her geçen gün artıyor. Tarımdan gıdaya, sanayiden sağlığa kadar her alanda kullanılan madenlerin, daha yaşanabilir bir dünya için şart olduğuna dikkat çeken Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, madencilik üzerinden oluşturulmaya çalışılan algıyı değiştirmek ve ülkeye daha fazla katkı sağlamak için çalışmalarını sürdürdüklerini ifade etti. Özellikle madencilik konusunda gelişmiş ülkelerdeki maden sahalarını yerinde inceleyerek, burada yapılan çalışmaları kamuoyuna aktardıklarını dile getiren Çetinkaya, son olarak İtalya’nın Bari şehrinde yaptıkları saha ziyareti hakkında değerlendirmelerde bulundu. Avrupa Birliği üyesi İtalya’da tarım ve madenciliğin bir arada ve birbirlerine en ufak bir etkisi olmadan yapılabildiğine vurgu yapan Çetinkaya, “Şehrin ve toplumun ihtiyaçları doğrultusunda karşılıklı analizlerle hem ekolojik dengeyi hem de ekosistemi gözetiyorlar. Bir yandan madencilik yaparken diğer taraftan da tarımsal üretimi sürdürüyorlar.” dedi.
‘TÜM KESİMLERLE BİR ARAYA GELMEK İSTİYORUZ’
İtalyaBari’de zeytin ya da üzüm bahçeleriyle maden sahalarının birbirlerinin yanı başında yer aldığını dile getiren Rüstem Çetinkaya, “Ancak, ülkemizde zeytin bahçelerinin 3 kilometre yakınında bir maden sahasının açılması mümkün değil. Buradan ‘Madenciler, zeytin bahçelerinde maden aramak istiyor’ algısı çıkmasın. Ne böyle bir talebimiz ne de hayalimiz var. Biz, sadece ülkemizde kurallar dahilinde madencilik faaliyetlerini yürütmek istiyoruz. Mevzuat dışı engellerle karşılaşmadan, toplumla mutabakat halinde ve tüm kesimlerle bir araya gelerek ‘nasıl bir madencilik?’ konusunu konuşmak, ülkemiz için faydalı olmak istiyoruz.” dedi. Bari’de ziyaret edilen maden sahalarında oluşan artıkların görülmediğini çünkü, onların ekonomiye kazandırılarak bertaraf edildiğine dikkat çeken Çetinkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü, İtalya’da ihtiyaçlar doğrultusunda oluşturulan plana göre, mermer ocaklarından çıkan pasalar değerlendiriliyor. İtalya maden sahası ziyaretimizdeki amacımız da bunu göstermekti.”
‘OLUŞACAK ARTIĞI EKONOMİYE KAZANDIRMAK İSTİYORUZ’
Türkiye’de maden sahalarında ortaya çıkan artığın nasıl değerlendirildiğine yönelik değerlendirmeler yapan Rüstem Çetinkaya, yaşanan durumu bir örnekle açıkladı. Çetinkaya, “Bilecik’te bulunan mermer ocağımızda, mermer çıkarılması işlemi sonrasında ortaya bir artık çıkıyor. Burada, herhangi bir kimyasal ya da farklı bir şey kullanılmıyor. Ortaya çıkan artık, maden sahasının çevresinde mevzuatla belirlenen alanlara dökülüyor. Oluşan artığın büyüklüğü maden sahasına göre değişiyor. Kendi maden ocağımda yıllık 700-800 bin ton artık ortaya çıkıyor. Bulunduğum konum gereği sektöre ve ülkeye örnek olmak için bu artığın bertaraf edilmesi adına bir çalışma yapmak istedim. Çünkü maden sahasında ortaya çıkan artık çimento fabrikalarında, agrega ve kireç tesislerinde kullanılabiliyor. Hatta, bir kireç tesisi, maden sahamızdan çıkan artığın 400 bin tonunu almak istedi. Oluşan artık büyük kayalar halinde olduğu için küçük parçalar haline getirilmesi gerekiyordu. Bunun için 20 milyon TL yatırımla toz basmalı bir konkasör, yani kayaçları ufaltacak bir tesis kurmak istedik. Şu anda hiçbir harcama yapmadan belirlenen alanlara döktüğümüz artığı yatırım yaparak bertaraf etmeyi seçtik. Yani, bizim artığımız İtalya’daki örnekleri gibi başka bir tesisin girdisi olacaktı. Ancak, zeytin kanunu bu tesisin kurulmasının önünde engel oluşturdu.” dedi.
‘AÇIK ÇAĞRI YAPIYORUM: BİRLİKTE YAPALIM’
Yapılan çalışmanın ardından maden sahasına 700 metre mesafede bir zeytin bahçesi olduğunu öğrendiklerini dile getiren Rüstem Çetinkaya, “Öyle bir zeytin bahçesi olduğunu bilmiyorduk. Özetle, ‘Maden sahasında oluşan artığı dökmeye devam et ama bertaraf edip, başka bir sanayi alanında girdi olarak kullanma’ durumu ortaya çıktı. İşin garip tarafı maden sahamızın hemen yanı başında yer alan çimento tesisine de bu artığı veremiyoruz. Onlar da bizim artığımız olan taşı elde etmek için başka bir sahadan bu taşı çıkarıyor. Kireç tesisi de bu ürünü maden sahalarından almadığı için o da başka bir sahadan bunu çıkarmaya çalışacak. Sadece bununla da sınırlı kalmıyor. Duble yollar yapılırken de bu malzemeye ihtiyaç var, baraj yapılırken, asfalt yapılırken, beton santrali yapılırken de.” ifadelerini kullandı.
“Biz, bu projeyi hazırlayacağız ve bir açık çağrı yapıyoruz.”diyen Rüstem Çetinkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Diyoruz ki, eğer çevre kuruluşları samimiyse gelsinler bu projeyi, beraber yapalım. Projemizi Avrupa’daki, İtalya’daki örnekleri gibi tarımı ve çevreyi önceleyerek hayata geçirmek istiyoruz. Eğer madenlere karşı herkes samimiyse, eğer ortak amacımız tek bir ağacın dahi zarar görmemesiyse bu projeyi hep birlikte yapalım.”
‘MADENE RUHSATLI ORMANLIK ALAN BİNDE 3,9’DUR’
Türkiye’de 26 milyon hektar orman alanı olduğunu, bunların önemli bir kısmının da koruma alanı içinde yer aldığını ifade eden Rüstem Çetinkaya, şunları söyledi: “Türkiye’de 101 bin hektar alan madenlere ruhsatlıdır. Bu da orman alanlarının binde 3,9’udur. Bu oranın tamamı aslında ormanlık alan değildir. Orman statüsündedir ancak, bunun yarısına yakını orman vasfında değildir. Öte yandan yangınlar nedeniyle son 12 yılda kaybedilen ormanlık alan 226 bin hektardır. 137 bin hektar ormanlık alan enerji faaliyetleri için kullanılırken, 57 bin hektar ormanlık alan savunma için kullanılır. Ulaşım faaliyetleri çerçevesinde kullanılan ormanlık alanın boyutu ise 52 bin hektardır. Enerjiye, savunmaya ve ulaşıma tahsis edilen ormanlık alanların geri dönüşü yoktur. Enerji ve savunma ihtiyaçları için kullanılan ormanlık alanlar bir daha geri döndürülemez. Madenlerdeki çalışma sona erdiğinde ise kullanılan her alanın geri dönüşü vardır. Madenler için kullanılan ormanlık alanlar geçicidir. Madenlerde işlemler sona erdiğinde alan doğaya geri kazandırılır, rehabilite edilir.”
TEMİZ ENERJİYE GEÇİŞTE MADENLER ŞART
Uluslararası Enerji Ajansı’nın yayınladığı ‘Yeşil Dönüşüm Raporu’ hakkında değerlendirmeler yapan Rüstem Çetinkaya, “Raporda, yeşil dönüşüm için madenlerin stratejik önemde olduğu kaydedildi. Yani, çevreye zarar vermekle suçlanan madenler, temiz enerjiye geçişte çok büyük öneme sahip. Yeşil enerji madenler üzerine kurulacak, yeşil enerjinin kalbinde madenler yer alacak. Madenlere kirli denmeye devam edilirse temiz enerji diye bir şey olmayacak aslında. Madenleri kabul ederek, çevre ya da maden arasında bir tercih yapmadan yol almamız gerekiyor. Yine, Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporuna göre; lityum, kobalt, grafit, nikel, bakır, alüminyum gibi madenlerin kullanımı 2040’a gelindiğinde 6 kat artmış olacak. Bu stratejik madenlerle güneş panelleri, rüzgar santralleri yapılıyor, lityum pillerinde kullanılıyor. Rüzgar panellerini taşıyacak ayaklar için dahi alüminyuma ihtiyaç duyuluyor.” diye konuştu.
‘KURALLAR BELLİ VE TANIMLI’
Madencilerin yaptığı tüm çalışmaların tanımlı olduğuna dikkat çeken İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Başkan Yardımcısı Eyüp Batal, “’Türkiye'nin madenleri çıkarılmasın’ diyen bir kesim var. Ancak, biz bunu kabul etmiyoruz. Çünkü Türkiye, madenlerini çıkarmak ve ekonomiye kazandırmak zorunda. Bir ülkenin gelişmesi ve kalkınması için madenler olmazsa olmazdır. Biz, yönetime geldiğimizden beri diyoruz ki: ‘Madenciliği çevreyle, tarımla, ekosistemle, ekolojiyle nasıl uyumlu yapabiliriz? Hep birlikte oturalım, konuşalım.’ Mermer artıklarıyla ilgili durum da bu iş birliğinin yapılabileceği noktalardan bir tanesi. Madenciler olarak biz toplumun tüm kesimleriyle bir masa etrafına oturup gerçekleri konuşmak istiyoruz. Bazı kesimler bizim hiçbir kurala uymadan dağlarda çukurlar açtığımızı, pasalar yarattığımızı, ağaç kestiğimizi düşünüyor. Ancak, biz kuralları belli olan tanımlı bir iş yapıyoruz. Bu kurallardan en ufak bir sapma yapmaya kalkarsak da ciddi anlamda cezalarla karşı karşıya kalıyoruz.” ifadelerini kullandı.
İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Üyesi Funda Bekişoğlu da alınan ÇED raporları hakkında değerlendirmelerde bulundu. Bekişoğlu, “Madenler ve madenciler hakkında doğru bilinen birçok yanlış var. Bunların en başında ise ‘ÇED gerekli değildir’ konusu geliyor. Kamuoyu devreye alınacak yatırımlarla ilgili ‘ÇED gerekli değildir’ başlıklı haberlerle karşı karşıya kalıyor. Bu tarz ‘ÇED gerekli değildir’ başlıklı haberlerin bir kısmını ise maden yatırımları oluşturuyor. Ancak, bu haberler gerçeği yansıtmıyor. Çünkü, ÇED raporu almayan bir yatırımcı en ufak bir işlem yapamaz, o maden sahasına adım bile atamaz. ‘ÇED gerekli değildir’ kararının ne anlama geldiğini de anlatalım. ÇED raporları ikiye ayrılıyor. Yönetmeliğe göre; bunlar EK1 ve EK2 olarak adlandırılıyor. Bunlara biz ‘büyük ÇED’ ve ‘küçük ÇED’ diyoruz. Maden sahalarının büyüklüğünden, yapılacak işlemlere kadar her şey değerlendiriliyor ve maden sahası için ‘büyük ÇED’ mi, yoksa ‘küçük ÇED’ mi? verileceği kararlaştırılıyor. Eğer değerlendirme sonucunda maden sahası EK2 yani, küçük ÇED kapsamındaysa mevzuat gereği ‘ÇED gerekli değildir’ olarak adlandırılıyor. Aslında olay da burada karışıyor. Mevzuat gereği böyle yazılsa da EK1 yani, büyük ÇED istenmeyen alanlar, ne olursa olsun EK2 yani ‘küçük ÇED’ almak zorunda. Yönetmelikte yer alan bu bilgi aynen aktarılınca kamuoyunun da kafası karışıyor. ‘ÇED’e gerek olmadan madenler devreye alınıyor’ gibi bir algı oluşturuluyor. Biz de bu yanlışı düzeltmek istiyoruz.” dedi.
Yorum Yazın