SİOF Ajans Başkanı / Stratejik İletişim Uzmanı Sevda Güner'in kaleme aldığı yazıda şu ifadelere yer verildi.
Ülkemizde maden ve enerji sektörünün önemi büyüktür. Bu yatırımlar, beraberinde hammadde ve pazarı da gerektirir. Pek çok enerji ve maden şirketi yatırımlarını bunları da planlayarak yapar. Ancak yatırımın başarılı olması için yalnızca maddi konuların çözülmesi yeterli gelmez. Yatırımın yapıldığı bölgedeki yerellerin rızasını almak manevi ve yatırımın sağlıklı işlemesi için oldukça önem arz eder. Maden ve enerji sektörlerindeki firmaların kimi zaman göz ardı edebildiği ama hem çevrenin korunması, enerjinin sürdürülebilir bir şekilde üretilmesi hem de yatırımın sağlam bir temele dayanarak yapılması için sosyal onay kritik bir öneme sahiptir.
“Sosyal onay yoksa yatırım finansmanı da yok.”
Hatta o kadar büyük bir öneme sahiptir ki yatırımları kredilendiren IBRDbaşta olmak üzere uluslararası kuruluşlar bugün yatırımın büyüklüğü, potansiyeli, ekonomik ve finansman değerinden daha önce masaya koyduğu ön koşul bölge halkıyla sosyal mutabakat sağlanmış olmasıdır. Sosyal mutabakat diğer deyişle halkın rızası süreçlerinin başrol oyuncusu halkla ilişkiler uygulamaları ve iletişim stratejileridir. Bu konuya yazının ilerleyen kısmında değineceğiz.
Bir maden ve enerji yatırımı, yatırımın yapıldığı coğrafyada yaşayan yerel halkın hayat kalitesini de değiştirir. Sosyal onay süreci, bahsedilen bu değişimlerle ilgili halkı şeffaf bir şekilde aydınlatan, aynı zamanda bu sürece toplumu da katma durumudur. Yürütülen doğru ve etkili iletişim stratejileriyle (halkla ilişkiler uygulamalarıyla) halk yatırımın her türlü sonucuyla ilgili bilgilendirilir; bu kararlar halkla birlikte alınır ve halk sürecin içine katılmış olur. En önemli ve etik olan nokta ise sürecin şeffaf ve objektif bir şekilde yürütülmesidir. Şüphesiz bilinmelidir ki insan bilmediğine düşmandır, hiçbir yatırımcı tarafından bugün yatırımın iletişim süreçlerinin ana kalem olarak gündeme alınmaması, küçümsenmesi, ötelenmesi mümkün olmadığı gibi bu süreçleri görmezden gelen yatırımcılar daha büyük krizlerle karşı karşıya kalarak milyon dolarlık yatırımlarını, hedeflerini, en önemlisi itibarlarını o topraklarda bırakmak zorunda kalırlar.
Halkın rızası için yürütülen iletişim çalışmalarında hedef kitlemiz için iletişim planı hazırlarken her şeyden önce psikolojik bir varlık olan insanın tutumları, ön kabulleri, olaylara bakış açısı ve inançlarını, korkularını, kaygılarını doğru tespit etmek gerekir.
Enerji ve maden yatırımlarında sosyal kabulü etkileyen faktörler üzerinde yapılan birçok araştırmada çevreye, insan sağlığına, tarım alanlarına olumsuz etki edebileceği ön kabulü ve inanışları iletişim kurmayı zorlaştırmaktadır. Ancak kısıtlı olsa bile bu yatırımın ülkeyi ekonomik anlamda dışa bağlanmaktan kurtaracağı, topluma kalkınma ve iş sağlama gibi konularda vereceği avantajların sosyal kabulü arttırdığı görülmüştür.
Halkın Rızasında Sosyal Psikolojik Faktörler
“Halkın rızasının en kilit noktası tutumlar ve algılardır.”
Enerji yatırımlarında enerji kullanımına bağlı olarak oluşan etkiler ve bunların toplum üzerindeki etkisi yatırımların sağlıklı ve sürdürülebilir olması için önemli bir faktördür. Halkın rızası, bu yatırımların topluma tanıtılması için kritik bir süreçtir. Huijts ve arkadaşları (2012), sürdürülebilir enerji teknolojilerini halka tanıtma konusunda hazırladıkları bir derleme çalışmasında tutum, sosyal norm, algılanan davranış kontrolü ve kişisel norm gibi sosyal psikoloji kavramlarının enerji kaynaklarına yönelik halk tutumundaki etkisinin öneminden bahsetmektedir. Bu çalışmaya göre, enerji kaynaklarına yönelik fayda-zarar öngörüleri, pozitif-negatif duygulanım stili tutumlarda belirleyici olmaktadır (Huijts, Molin, & Steg, 2012). Ek olarak, teknolojinin etkililiğine dair çıktılar ve yeni teknolojiyi kabul etmemenin hangi sonuçları doğuracağına dair farkındalığa sahip olmak da halkın bu teknolojilere daha olumlu bir tutum sergilemesinde etkili olmaktadır (Huijts, Molin, & Steg, 2012).
Son yılların en önemli sorunu olan iklim meselesi kaynakların dengeli kullanımı kavramı giderek ve daha fazla dünyanın merkezine oturmuş durumdadır. Küçük bir köy haline gelen dünya, iletişim ağlarıyla beraber iyi olanı da kötü olanı da birbirinden anında haberdar eden bir durum kazanmıştır. Aynı zamanda bugün dünyanın herhangi bir yerindeki üretim tesisleri başka bir yerdeki insanları ve ülkeleri yakından ilgilendirmeye başlamıştır. Doğal olarak tepkiler veya destekler sadece kendi ülkemize değil, dünyaya ait hale gelmiştir. Bu durum, enerji ve maden yatırımcılar başta olmak üzere bütün üretim sistemini daha sorumlu hale getirmiştir. Bu sorumluluğu almayan dünyaya iyi davranmayan, çevre ve iklim değişimi meselesine ciddiyetle yaklaşmayan, bunu iletişim politikası haline getirmeyen her kuruluş başta itibar yoksunlaşması yaşamakla beraber finansman desteği de alamamaktadır. Bunun için maden ve enerjide halkla ilişkiler ve iletişim yönetimi artık yatırımda en öncelikli unsur olmuştur.
“Farkındalık arttıkça olumlu tutum da artıyor.”
Peki bu iletişim süreçleri kısaca nasıl yürütülmelidir?
1. Yatırım yapılan bölge halkının beklentileri, kaygıları, tutumları, ön kabulleri, demografik yapısı gibi nitel ve nicel olmak üzere birçok özelliği doğru analiz edilmelidir.
2. Halkla paylaşan, halkla beraber hareket eden bir işletme politikası oluşturulup yerel kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
3. Sistemli, planlı, sürekli bir iletişim planı hazırlanmalıdır.
4. İletitim süreçlerinde yerel kişilerden de iletişim elçisi oluşturulmalıdır.
5. Halkın kaygılarını giderecek rol model tesis gezileri düzenlenmelidir
6. Savunucu ve çatışmacı bir dil yerine bilgilendirici, işbirlikçi bir dil belirlenmelidir.
7. Yerel halk, her zaman bilgi alabileceği, başvurabileceği, sorularına yanıt bulabileceği bir halkla ilişkiler ofisi ile muhatap olabilmelidir.
Mottomuz “Sağlam köprüler kurmak sizi karşıya geçirir.”
Yorum Yazın