Yunanistan'ın Thassos Adası'ndaki plajlar binlerce turisti ağırlarken, mermerlerini de dünyaya satıyor. İMİB Başkanı Çetinkaya “Biz de ikisini bir arada yapabiliriz” dedi.
Türkiye’de oluşturulmaya çalışılan madencilik karşıtı algıya karşı, kamuoyunu doğru bilgilendirmeyi amaçlayan İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB), çalışmalarına devam ediyor. Bu kapsamda, madencilik bakımından yoğun çalışmaların yapıldığı ülkelerde maden ocaklarını ziyaret eden İMİB, son olarak dünyaca ünlü turizm merkezleri arasında gösterilen Yunanistan’ın Thassos Adası’nda incelemelerde bulundu. Ege Denizi’nde her yıl yüzbinlerce turisti ağırlayan Thassos Adası’nın turizm merkezi olması dışında aynı zamanda dünyanın birçok yerinden ilgi gören mermerlere de sahip olduğunu kaydeden Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, “Beyaz kumları, turkuaz denizi ve zeytin ağaçları arasındaki dünyaca ünlü plajları ile bu ada adeta bir turizm cenneti. Ancak, adanın başka bir önemli tarafı daha var. Ada, dünyada çok ciddi fiyatlara alıcısı olan beyaz mermerlere de ev sahipliği yapıyor. Bu mermerler adanın çeşitli bölgelerinde bulunan 30’a yakın maden ocağından çıkarılıyor. Maden ocaklarının bir kısmı adanın iç taraflarında olsa da büyük bir kısmı dünyaca meşhur plajlara 200 metre uzaklıkta bulunuyor. Hatta buradaki plaj ismini dahi mermerden alıyor. ‘Marble Beach’ (Mermer Plajı) denilen plajlarda, rengi mermerlerden gelen beyaz kumlar üzerinde güneşlenen, turkuaz renkli denize giren turistlerin yanı başında madencilik faaliyetleri yapılıyor. Plajın hemen yakınında bulunan limandan mermer sevkiyatı dahi yapılıyor.” dedi.
Türkiye’de benzer bir durumla karşılaşmanın çok da mümkün olmadığının altını çizen Rüstem Çetinkaya, “Çünkü, Türkiye’de bu sıklıkta bir ağaç yapısının olduğu bir bölgede madencilik faaliyeti yapılamaz. Türkiye’de zeytin ağaçlarına 3 kilometre yakında madencilik faaliyeti yapılamaz. Türkiye’de turizm merkezlerine bu kadar yakın bir mesafede madencilik yapılamaz. Ancak, Türkiye’de bu kadar ‘yapılamaz’ durumu olmasına rağmen madenciler doğayı tahrip etmekle, tarıma zarar vermekle, turizmi baltalamakla suçlanır. Peki, Yunanistan bunu nasıl başarıyor? Yunanistan’da ‘çevre ya da maden’, ‘turizm ya da maden’, ‘tarım ya da maden’ demeden hepsi bir arada toplumsal mutabakatla yapılıyor. Biz de bu örnekleri Türkiye’deki kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Türkiye’de böyle bir madencilik yapılmasını talep ettiğimizden değil, Türkiye’deki madenlerin ve madencilerin daha doğru şekilde değerlendirilmesini hedefliyoruz. Türkiye olarak ‘zengin topraklarımızın, fakir bekçileri’ olmak istemiyoruz. Yerin üstündeki zenginliklerimizi nasıl korumalıysak, yerin altındaki zenginliklerimizi de o şekilde ülkemiz için kullanmalıyız. Çünkü, tarım için de sanayi için de üretim için de sürdürülebilir bir dünya için de maden gerekiyor.” diye konuştu.
Maden sektörü hakkında doğru bilinen yanlışları her platformda dile getirmeye devam edeceklerini belirten Rüstem Çetinkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de madenciliğin doğru yapılmadığını iddia edenler var. Ancak, biz de Türkiye’de madenciliğin doğru yapıldığını biliyoruz. Bunu göstermek için Avrupa Birliği sınırlarında İtalya’da, Almanya’da, Fransa’da ve Yunanistan’daki madencilik faaliyetlerinin nasıl yapıldığını paylaşıyoruz. Böylece, Türkiye’deki standartların Avrupa Birliği’ne göre dahi çok daha yüksek olduğunu kanıtlayabiliyoruz. Tüm kesimleri Türkiye’deki madenlere davet ediyoruz. İstedikleri zaman, istedikleri madene gitmelerini ve incelemelerini istiyoruz. Böylece, Türkiye’deki madenlerin çalışma şartları da yerinde görülebilir. Doğru bilinen yanlışların da bu şekilde önüne geçebiliriz. Amacımız kötü örneklerin üstünü kapatmak değil, onların da iyi olmasını sağlamak.”
Türkiye’de madenlerle ilgili çekinceleri olan tüm çevre kuruluşlarına açık bir çağrıda bulunan Rüstem Çetinkaya, “Bir araya gelip ortak bir masada buluşalım. Tüm konuları enine boyuna tartışıp, konuşmak ortak bir noktada buluşmak istiyoruz. Yaklaşık 1 yıl önce bu konuda TEMA’ya da bir mektup yazmış, açık bir çağrıda bulunmuştuk. ‘Bir araya gelip, konuşalım’ demiştik. Çünkü, TEMA çevre konusunda çok değerli çalışmalar yapıyor. Ancak, madenlerle ilgili bazı yanlış bilgilere sahip olduklarını düşünüyoruz. Bu çerçevede yanlışlıkların düzeltilmesi, ortak bir nokta bulunması için görüşmek istedik. Değerli TEMA yetkilileri ile madenleri yerinde incelemek istediğimizi de ilettik. Bu çağrılarımıza da devam ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’deki madenciliğin Avrupa’dan farklı noktaları olduğunu belirten Rüstem Çetinkaya, “Türkiye’de maden ocaklarından çıkan pasa dediğimiz artıklar maden sahalarında depolanıyor. Bu alanlar büyüdükçe daha çok görülür hale geliyor ve kamuoyu buna tepki gösteriyor. Ancak, bu işlem Portekiz'de, İspanya'da, İngiltere'de, İtalya'da, Yunanistan'da yani nereye giderseniz gidin aynı bu şekilde yapılıyor. Bu görüntünün kötü görünüyor olması, o madenciliğin yanlış yapıldığı anlamına gelmiyor. Ancak, bu saydığım ülkelerde oluşan mermer artıkları alınıyor. Artıklar endüstriyel sembiyozla kirece, çimentoya ya da kalsite çevriliyor. Alçının, boyanın, kâğıdın ham maddesi bu madenlerden elde ediliyor. Türkiye’de de aynı şeyi başarabiliriz. Bunu yapmak istiyoruz. Bu konuda ilgili tüm kurumların bir araya gelmelerini talep ediyoruz. Kurumların, bu artıkların bertaraf edilmesini, ham madde olarak kullanılmasını bir kurala bağlamalarını istiyoruz.” dedi.
Çevreye zarar vermekle suçlanan madenlerin yeşil dönüşüm için de stratejik konumda olduğunun altını çizen Rüstem Çetinkaya, “Aslında çevreye zarar vermekle suçlanan madenler, temiz enerjiye geçişte çok büyük öneme sahip. Yeşil enerji madenler üzerine kurulacak, yeşil enerjinin kalbinde madenler yer alacak. Madenlere kirli denmeye devam edilirse temiz enerji diye bir şey olmayacak. Madenleri kabul ederek, çevre ya da maden arasında bir tercih yapmadan yol almamız gerekiyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporuna göre; lityum, kobalt, grafit, nikel, bakır, alüminyum gibi madenlerin kullanımı 2040’a gelindiğinde 6 kat artmış olacak. Bu stratejik madenlerle güneş panelleri, rüzgâr santralleri yapılıyor, lityum pillerinde kullanılıyor. Rüzgâr panellerini taşıyacak ayaklar için dahi alüminyuma ihtiyaç duyuluyor. Tüm bunların dışında, çıkarılmayan madenler sebebiyle ülke ithalata başvuruyor. Gübreden altına, demir çelikten kömüre kadar 40 milyar dolarlık ithalat yapılıyor. Bir tarım ülkesiyiz ancak, gübre ithal ediyoruz. Biz, bu noktada tarımı ve çevreyi önceleyen bir anlayışla hareket ediyoruz. Gübre için dahi madenlere ihtiyaç duyulurken, madencilerin tarım alanlarına ve çevreye zarar verdiğinin düşünülmesi bizleri rahatsız ediyor ve derinden üzüyor.”
Yorum Yazın