Yenilenebilir enerjiye dönüşüm ve elektrifikasyon, dünyanın temiz enerji geleceğinin merkezinde yer almaktadır. Madenciliğin talep dinamikleri, yeni bir ürün yelpazesi arandıkça değişmekte ve madenciler stratejik planlamalarını her gün değişen talep dinamiklerine göre yapmaktadırlar.
Yenilenebilir enerji kaynaklarına artan ilgi, elektrikli araçların (EV'ler) hızla benimsenmesi ve artan elektrifikasyona yönelik hareketler, madencilik endüstrisinin talep dinamiklerini büyük ölçüde etkilemektedir. Değişim vaat eden enerjinin geleceğine yönelik küresel hareketin odağında madencilik önemli yer tutmaktadır. Madencilik adına yeni fırsatların habercisi olan yenilenebilir enerji kaynakları, madencilik faaliyetlerinin aktörlerini portföylerini yeniden şekillendirmeye zorlamaktadır. Başarıya odaklanan madenciler, kritik mineraller için tedarik zincirini çeşitlendirmek yanında ortaya çıkan talep faktörlerini de değerlendirmek zorundadır.
Küresel bazda, madencilik sektörü genel olarak “temiz ve yeşil” olarak algılanmamaktadır. Ancak sektörün gerçekleri son yıllarda değişmektedir. Büyük ölçüde hissedarların fosil yakıtları terk etme baskısı ile hareket eden birçok madencilik şirketi, dünya temiz enerji geleceğine geçerken oynayacakları rolü yeniden tasarlamaya başlamışlardır. Enerji geçişi, endüstrinin sürdürülebilir ve etik bir şekilde üretilen kritik ve yeşil minerallerin tedarikçisi olarak toplumla güvenini yeniden inşa etmesi için önemli bir fırsat sunmaktadır.
Yatırımcılar, hükümetler ve büyük şirketler karbon emisyonlarını azaltmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Elektrik ve kamu hizmetleri sektörünün öncülüğünde, dünyanın dört bir yanındaki ülkeler, yenilenebilir enerjinin büyük ölçüde benimsenmesi için çaba sarfetmektedirler. Yenilenebilir enerji çözümlerinin maliyetinde devam eden düşüşler, enerji devrimini büyük ölçüde desteklemektedir. Güneş fotovoltaik (PV) artık tarihteki en ucuz enerji kaynağı olarak karşımıza çıkmakta olup, bu konuda daha fazla iyileştirme beklenmektedir.
2019'da, akülü elektrikli araçların (BatteryElectric Vehicles/BEVs) ve hibrit elektrikli araçların (Plug-in Hybrid ElectricVehicles/PHEVs) yıllık satışları ilk kez 2 milyonu aşmıştır. Tesla'nın satışları 2020'nin üçüncü çeyreğinde %44 artarak beklentileri aşmıştır. Benzer şekilde, küresel EV'lerinönümüzdeki 10 yılda muhtemelen kısmen içten yanmalı motorlara (InternalCombustion Engines/ICE) sahip araçların yasaklanmasının da yardımıyla yıllık %29'luk bir büyüme oranına sahip olması beklenmektedir.
Hidrojen yakıt hücreleriyle çalışan araçlarda bir diğer önemli gelişme yaşanmıştır. Geçtiğimiz yıllarda, Almanya dünyanın hidrojenle çalışan ilk trenini kullanmaya başlamıştır. San Francisco, yolcuları hidrojen yakıt hücreli feribotlarla taşıyan ilk ABD şehri oldu ve üç büyük otomobil üreticisi hidrojen yakıt hücreli araçlar satmaya başladı.
Bu konuda Deloitte Afrika Danışmanlık, Direktör Yardımcısı “Operasyonel enerji verimliliğini artırmak, maliyetleri azaltmak ve karbon ayak izlerini en aza indirmek amacıyla, sektörlerdeki şirketler endüstriyel filolarını, süreçlerini ve alanlarını elektriklendirmeye başladılar. Birçoğu, operasyonlarına güç sağlamak için alternatif enerji kaynakları kullanmanın uygulanabilirliğini de araştırıyor” demiştir.
Madencilik sektöründe de kesinlikle böyle olmuştur. FutureSmart Mining inovasyonprogramının bir parçası olarak AngloAmerican, ENGIE ile işbirliği içinde dünyanın en büyük hidrojenle çalışan nakliye kamyonunu geliştirmiştir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüş, içten yanmalı motorlara (ICE) sahip olmayan araçların daha hızlı benimsenmesi ve artan elektrifikasyonun cazibesi, temiz enerjinin geleceğinin temel unsurudur. Bakır ve nikel gibi bir dizi emtia talebi arttıkça madencilik endüstrisinin talep dinamikleri büyük ölçüde değişecektir.
Hangi ürünler iklim açısından geleceğin yıldızlarını oluşturacak derseniz. Yenilenebilir enerji üretiminin hızlandırılması, bakır, nikel, kobalt, lityum, nadir toprak elementleri ihtiyacını artıracaktır. Lityum iyon piller EV pazarının üstünlüğü için yarışı kazanırsa, bu listeye ayrıca grafit ve manganez de dahil olacaktır. Redox akışlı piller - sabit enerji depolama uygulamalarında lityum - iyon pillere önerilen alternatiflerden yalnızca biri - daha fazla vanadyum ve çinko kaynağı gerektirecektir. Tersine, hidrojen yakıt hücreleri daha fazla çekiş kazanırsa, platin talebinin artması muhtemeldir.
Deloitte ABD, Deloitte Consulting LLP Genel Müdürü Richard Longstaff, “Gelecek için kritik olarak kabul edilen düzinelerce mineral potansiyel olarak bulunsa da, hiç kimse gerekli gördüğü emtialara erişimi kaybetme riskini almak istemez. Hükümetler, devlet kurumları ve ekipman üreticilerinin arzı kontrol altına almak için dünya çapında bir çekişme içindedir” diyor.
Örneğin, Şubat 2020'de pil üreticisi Samsung SDI, beş yıllık kobalt tedarikini güvence altına almak için Glencore ile bir anlaşma imzaladı. Haziran'da Glencore, Tesla ile benzer bir tedarik anlaşması imzaladı. Ardından, daha kapsamlı bir hareketle Tesla, etkili bir şekilde Nevada'da lityum madenciliği haklarını güvence altına aldıktan sonra Eylül 2020'de madencilik sektörüne girdi.
Temiz enerji teknolojileri için gerekli olan kritik ve yeşil mineraller söz konusu olduğunda, yaygın olarak belirtilen bir zorluk, potansiyel arz kıtlığı etrafında dönmekte olup, nikel bunun en önemli örneğini oluşturmaktadır. Günümüzde üretilen çoğu nikel, paslanmaz çelik üretimi için kullanılmaktadır ve pillerde kullanılabilecek uygun kimyasal forma ve yeterli kalite düzeyine sahip değildir. Üretim süreci, madencilerin pil uygulamaları için gerekli olan daha düşük kaliteli ikinci sınıf nikeli üretmekten daha yüksek kaliteli birinci sınıf nikele kolayca geçemeyeceklerdir. Üretimdeki önemli farklılıklar yanında pil üreticileri artık küresel olarak yalnızca %5'i tükettiğinden, geçiş yapmak için şu anda çok kısıtlı teşvik alabilmektedirler. Ancak dünyanın elektrifikasyon potansiyeli arttıkça bu olgu değişecektir. Pil üretim amaçlı nikel talebinin 2030 yılına kadar 10 ila 20 kat artması beklenmektedir. Nikel gelişen teknolojilerle hidrojen ekonomisinde kritik bir katalizör haline gelirse bu artış oranı daha da fazla olacaktır.
Temiz bir enerji geleceğine geçişle ilgili tek zorluk talep/arz dengesizlikleri olmayıp, en yaygın endişelerden biri de, kobalt tedariki etrafında dönmektedir. Küresel kobalt rezervlerinin %50'sinin Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde (DRC) bulunması bu ülkenin insan hakları uygulamalarını yoğun bir şekilde gündeme taşımıştır. Kobalt madenciliğiyle ilgili zorlukların üstesinden gelmek için yüzlerce şirket, çatışmalardan etkilenen ve yüksek riskli bölgelerde küresel tedarik zincirlerini geliştirmek amacıyla Sorumlu Mineraller Girişimi'ne katılmıştır. Aralarında BMW'nin de bulunduğu birçok şirket DRC kaynaklı kobalt satın almayı reddetmiştir.
Pil üreticisi teknoloji devleri, sıfır kobalt piller üretmeye çalışan Tesla da dahil olmak üzere, kobalt alternatiflerini büyük bir hararetle aramaya devam etmektedirler. Önemli bir umut ışığı da, etkili bir geri dönüşüm ekosistemi oluşturmaya dayanmaktadır. Düşük geri kazanım oranları, lityum ve manganez gibi emtialarıngeri dönüşümünü daha az çekici hale getirebilirken, kobalt için durum böyle değildir. Kobalt geri kazanımının %95 oranında gerçekleşebileceği yönünde önemli çalışmalar bulunmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri bir zamanlar nadir toprak elementlerinin (NTE) üretimine öncülük ederken, bu elementlerin madenciliğinin çevresel etkisi ile birleşen maliyet zorlukları üretimin durmasına neden oldu. ABD nin 1990'larda NTE üretmindegeri adım attığını gören Çin, boşluğu hızla doldurdu ve dünyada önemli bir kaleyi ele geçirmiş oldu. Batılı ekonomiler potansiyel olarak pazara yeniden girebilse de, özellikle nadir toprak elementleri (NTE) bileşenlerini ayırmanın zorluğu göz önüne alındığında, gereken sermaye taahhüdü engelleyici olabilir. Benzer şekilde, Japonya kıyılarında keşfedilen nadir toprak elementleri muhtemelen tüm dünyaya tedarik sağlayabilecek potansiyeldedir. Ancak onların deniz tabanından verimli bir şekilde nasıl çıkarılabileceği ve ayrıştırılabileceği henüz belirsizliğini korumaktadır.
Bu engellere karşı koymak için 2019'da Amerika Birleşik Devletleri Enerji Kaynak Yönetimi Girişimi'ni (ERGI) başlatmıştır. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, Peru ve Botsvana hükümetleri arasında bir işbirliği olan ERGI, esnek enerji mineral tedarik zincirlerini teşvik etmeyi amaçlamaktadır. ERGI işbirliği stratejik olarak kritik mineraller olarak kabul edilen nadir toprak elementleri için tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesini içermektedir.
Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya ve Birleşik Krallık arasındaki potansiyel ittifakların diğer konularda yürütülen çalışmalarda olduğu gibi Avrupa Birliği'nin (AB) Çin'e olan bağımlılığını azaltma girişimleri de bulunmaktadır.
Çeşitlendirmeye yapılan bu odaklanma şimdiden sonuç vermiş görünmektedir. USA Rare Earth ve Texas Mineral Resources'danalınan bilgilere göre Teksas'taki Round Top Mountain, şu anda Çin'de üretilen nadir toprak elementlerinin çoğunun 130 yıllık tedarikini sağlamaktadır. Bu konuda sağlanacak destek, batı ekonomilerinin yakında nadir toprak elementlerini kendi çabaları ile elde edebilecek düzeye gelmesini sağlayabilir. Bu kazanç tek başına kritik minerallerle ilgili tüm tedarik zorluklarını çözemeyecek olsa da, bu emtiaların etik ve güvenilir bir şekilde tedarik edilmesinin ve işlenmesinin önünü açacaktır.
Enerji teknolojilerinin hammadde ihtiyaçları, enerji kaynaklarının özelliklerine göre, farklı özellik ve işlevler sunan çeşitli mineraller ile karşılanmaktadır. Örneğin, jeotermal enerji santralleri, yüksek ısı ve basınca dayanmak için büyük miktarlarda titanyum içeren çelik alaşımları kullanır. Benzer şekilde, güneş panellerinde yüksek iletkenliği nedeniyle gümüş kullanır. Hidroelektrik santrallerde ise çeliği sertleştiren ve korozyona dayanıklı hale getiren kromlu çelik alaşımları kullanılmaktadır.
Bu enerji teknolojilerine ve minerallere olan talep, enerji ihtiyaçlarımızla birlikte artacaktır. Mevcut üretim seviyelerine göre 2050 yılına kadar enerji teknolojilerinde artarak talep görmesi beklenen minerallerden bazıları şunlardır:
EV pillerinin temel bileşenleri olan lityum, kobalt ve grafitin her birind 2020 üretimine göre %400'den fazla talep artışlarının görülmesi beklenmektedir. Bu talebin yalnızca enerji teknolojilerinden kaynaklandığını ve bu minerallerin başka kullanım alanları olduğu da göz önünde bulundurulursa, bu rakamlar daha da yükselecektir.
İndiyum ve vanadyum bu listede daha az bilinen mineraller arasında olmasına rağmen son derece önemlidir. Büyük ölçüde güneş enerjisinden gelen talep nedeniyle, indiyum talebinin 2050 yılına kadar 1.730 tona çıkması beklenmektedir. Benzer şekilde, enerji depolama teknolojilerine artan ihtiyaç nedeniyle vanadyumum da talepte büyük bir artış görmesi olasıdır.
Yelpazenin diğer ucunda, demir ve alüminyum mutlak anlamda en yüksek talep rakamlarına sahiptir. Bununla birlikte, madenciler halihazırda bu minerallerden büyük miktarlarda üretime devam etmektedirler. Bazı metallerin yerkabuğunda bol miktarda bulunmasına rağnem, arz ve talep arasındaki dengeyi her zaman görmek mümkün değildir.
Örneğin, Şili'de düşen bakır cevheri kaliteleri, bakırın uzun vadeli arzıyla ilgili endişeleri artırıyor ve Citigroup 2021 için 521.000 tonluk bir bakır kıtlığı öngörüyor. Ayrıca, lityum, kobalt ve grafit üretiminin büyük bir kısmı birkaç bölgede gerçekleştirilmekte olup, bu durum pil tedarik zincirini kesintiye uğratma riskine sahiptir. Talebin artması son derece olası görünmekte olup, dünya temiz enerjiye geçerken, bu minerallerin sürdürülebilir bir tedariği büyük önem kazanmaktadır. Temiz enerjide güvenli gelecek için enerji teknolojilerinin hammadde ihtiyaçlarının karşılanması hayati öneme sahiptir.
Kaynak: https://enerjigrubu.blogspot.com/2021/06/temiz-enerjinin-gelecegindemadenciligin.html
Yorum Yazın
Facebook Yorum